24 Mart 2011 Perşembe

ON DAKİKADA SİLERLER




Türkçemiz o kadar güzel ve zengin ki.Dil uzmanlarından öğrendiğim kadarıyla bir fiil,bir isim pek çok manada kullanılabilen ender diller arasındaymış.Silmek sözcüğü de öyle.Defterden silmek,yazıda silmek,gönülden silmek,camı silmek ,evi silmek ,bellekten silmek vs vs uzayıp gider.Bellekten ,yürekten silmek değinmek istediğim konu…


ON DAKİKADA SİLERLER

Birgün Kılıç ali’nin evinde,Refik Koraltan,’Paşam, dedi itimat buyurun,Anadolu’nun en ücra köşesinde bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazar.Bu böyledir paşam.’

Atatürk şu cevabı verdi :Beyefendi,Anodolu’nun ücra köşesinde bir köylünün,bir çobanın kalbini açtığınız zaman orada Mustafa Kemal yazdığını ben de zatialiniz kadar biliyorum. Amma benim kadar sizin de bilmenizi istediğim bir şey vardır ve o da şudur:Orada bir çobanın bulunduğu yerin on dakikada ilerisindeki bir köy imamı gelip o ismi oradan on dakikada siler.İsterse istediği bir başka ismi yazar.Bunu da sizin benim kadar bilmenizi isterim.”
Kaynak :Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar,Ahmet Gürel ,Mayıs 2009

ABD de korunan büyük imam Fetüllah Gülen ,tüm mücadesine karşın belleklerden silmede başarılı olamamış ki gündeme aile imamları düşmüş durumda. Her eve lazım reklamları gibi günlerdir konuşulur. Ne diyelim “ölülerimizi yıkayacak imam yok” diye ağlaşan devlet büyüklerimize rahmet okuyalım…Dirilerimizin beyinlerini  ,yüreklerini ; silip, yıkıyacak imamlarımıza kavuşmak üzereyiz…Yüreklerimizdeki Atatürk’ü silip yerine başkasına koymalarına izin verecek miyiz.?

Diğer bir silme ya da sansür olayı yukarda örneklediğimden belki de daha kötüsü Atatürk’ün Kara harp Okulu’na girişinin kutlandığı törende yaşananlardır. Yüce Atatürk ‘ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlere O’nun hitabesini keserek okuttular.

Yüreklerinde Atatürk sevgisi taşıyan bu gençlerimizin belleklerinden “Gençliğe Hitabe” den şu bölümler silinmek mi isteniyor?...

“İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler”

Okunmayan bölüm bu .Art niyetli değilmiş.Neymiş gaf...gaf…mış...

Arzu





18 Mart 2011 Cuma

18 MART





18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ


Çanakkale Savaşlarında şehit olan binlerce şehitlerimizi saygıyla anmak,anımsamak.



Çanakkale

Övün ey çanakkale, cihan durdukça övün!

Ömründe göstermedin bin düşmana bir gün.

Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,

Başına yüz milletin birden üştüğü yersin!



Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla.

Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla.

Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla,

Neferin ordularla boy ölçtüğü yersin!



Nice tüysüz yiğitler yılmadı cenk devinden,

Koştu senin koynundan çıkar çıkmaz evinden.

Sen onların açtığı bayrağın alevinden,

Kaç bayrağın tutuşup yere düştüğü yersin!



Toprağından fazladır sende yatan adamlar,

Irmağın kanla çağlar, yağmurun kanla damlar.

O cenkten armağandır sana kızıl akşamlar,

Sen silahın inançla son sövüştüğü yersin!



Bir destana benziyor senin bugünkü halin.

Okurken duyuyorum sesini ihtilalin.

Övün ey çanakkale, ki sen mustafa kemal'in,

Yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yersin!



FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL









8 Mart 2011 Salı

EKMEK VE GÜL

                 

 EKMEK VE GÜL


Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında

Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara

Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan

Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara

“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”

Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz

Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar

Ve biz hâlâ analık ederiz onlara

En zorlu iş, en ağır emek

Ve çalışmak doğuştan mezara dek

Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz

Yaşamak için ekmek

Ruhumuz için gül istiyoruz!

Yürüyoruz yürüyoruz kol kola

Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız

Ve türkümüzde onların kederli “Ekmek!” çığlıkları

Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar

Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun

Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz

İş ve ekmek istiyoruz

Ama gül de istiyoruz

Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına

Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz

Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa

Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları

İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden

Bu ekmek ve gül türküleri

Ve yineliyoruz hep bir ağızdan

“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”

James OPPENHEIM

Çeviri: Metin DEMİRTAŞ


Bilindiği gibi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 8 Mart 1857'de Chicago'da yanarak ölen kadın tekstil işçilerinin anısına Clara Zetkin'in önerisi ile Dünya Emekçi Kadınlarına armağan
edilmiş bir gündür.

Daha insanca iş ve yaşam koşulları için hayatlarını kaybeden bu kadınlar, kadınların eşit ve özgür bir dünya taleplerini canlı tutmalarının temel dayanaklarından olmuştur. 8 Mart, oy hakkı, sendikalaşma ve eşit işe eşit ücret gibi taleplerle yola çıkan kadınların mücadelesinin bir ürünüdür.

Kadınlar bugünde dünyanın her yerinde varlığını anlatmak,bir büyük insanlık savaşını yitirmemek için direnmekte,emek harcamaktadır.Emek sadece fabrikalarda değil,hayatın her alanında kadınlarla özdeşleşen bir kavramdır.Bu nedenle 8 martlar sanılanın aksine bir kutlama günü değil saygı duruşu ve kendimizi sorgulama günüdür.

Bugün kadınlığını şevkat ve emeği ile yüceltmiş;yoz hoyrat ellerin altında yaşama direnmiş ve direnmekte olan kadınlarımızın günüdür.

Bugün sevgililer günü gibi,kadınlara narin bir çicek gibi,kırılmaması gereken bir biblo gibi davranılan hediyeler verilen bir gün değildir.

Bugün tüm dünyada sırf kadın olduğu için sömürülen,toplumun her kesiminde çalışan ,emeğin ve alınterinin damla damla süzüldüğü kadınlarımızın günüdür.

Cinsiyetçi politikalarla,kadının çalışma ve aile yaşamındaki ve siyasal yaşamındaki durumu gün geçtikçe gerilemekte ve kısırlaştırılmaktadır..Töre cinayetleri,taciz,cinsel ve her türlü toplumsal şiddet cinsiyetçi ve ayrımcı yaklaşımların kadınlar üzerindeki ezici etkisini çok daha çarpıcı biçimde göstermektedir.

Bugün dişi doğmuş olmanın meziyet sayıldığı küflü bilinçlerden ve onların yaptıklarından apayrı,onların düşlerinde bile göremiyecekleri bir yaşam sevinci simgeleyen saygı duyulacak bir gündür..

Arzu